14.00 – 15.30
Konuşmacı: Dr. Öğr. Üyesi Özen Nergis Dolcerocca
Konferans çevrimiçi ve kayıtlı olacaktır.
Dört bin yıl önce yazılmış bir destan bize günümüz ekoloji krizi ve ekoloji tartışmaları üzerine ne söyleyebilir? İklim değişikliği, küresel ısınma, eriyen buzullar, kaliteli toprağın kaybı, susuzluk, bunun insanlar ve besin üzerindeki etkileri, giderek şiddetlenen ve öngörülmesi zorlaşan fırtınalar, küresel salgınlar ve yeni türeyen hastalıklar, yağmur ormanlarının yağmalanması, havanın ve okyanusların asitleşmesi, dünya üzerinden pek çok türün yok olması çağımıza özgü bir krizin parçaları değil mi? Sera gazı emisyonuna, türlerin yeryüzünden silinmesine, ekosistemlerin tahribatına neden olan büyümeye odaklı kapitalizm üzerine antik bir metinle düşünmek ne kadar mümkün? Bunlar elbette haklı sorular; özellikle mitoloji ve kozmogoninin sosyal, kültürel veya siyasi tartışmaları tarihsel bağlamlarından koparmak için kullanıldığı örnekleri düşünürsek. Benim Gılgamış’ı günümüz ekoloji krizi çerçevesinde ele almaktaki amaçlarımdan biri bizi tarihsellikten değil, kapitalizmin ve modernitenin kendi istisnacılığından uzaklaştırmak. Yani bizi ilerlemeye, kalkınmaya ve yeniliğe inandıran modern zaman ideolojisine karşı, farklı ölçeklerde de olsa bin yıllardır aslında benzer pratikleri ve düşünce yapısını, Agamben’in deyişiyle hümanizmin antropolojik makinesini, nasıl yeniden ürettiğimizi sorgulamak. Kendini tekrar eden bir döngü içindeki insanlık zamanının bize göstereceği diğer nokta da günümüz siyaset felsefesinin aslında arkaik düşünce kalıplarına dayandığıdır. Politik otoritenin kökeninde yetişme-doğa (nature-nurture) mitik karşıtlığına mutlak bir inanç vardır. Bir başka deyişle politik egemenlik her şeyden önce doğal dünya üzerine insanın mutlak hakimiyeti fikrine dayanır. İnsanlık tarihinin en eski edebi metni kabul edilen Gılgamış Destanı’nda, bu düşüncenin arkaik temellerini ve edebiyata özgü bir çok-seslilikle bu düşüncenin hem övülüşünü hem de yerilişini bulabiliriz.